Fatih Camii (Ayasofya Kilisesi)
Günümüzde Fatih Camii olarak bilinen ve Bizans dini yapıları arasıda önemli bir yeri olan Ayasofya Kilisesi apsisler hariç 21 X 38 m ölçülerindedir. Yapı, 1456 yılında camiye çevrilmiş, 1965yılındaki depremde yıkıldığı için bu tarihten sonra terk edilmiştir. Deprem sırasında orta ve kuzey nefler yıkılmıştır. Kubbesi ise daha erken dönemlerde yıkılmış olmalıdır. Osmanlı Dönemi'nde yapıda gerçekleştirilen özellikle pencerelerin yeniden konumlandırılması, apsisler ve yan duvarlarda yüzeylerin yenilenmesi gibi onarımlar ile ilgili kanıtlar günümüze değin kısmen sağlam gelmiştir. Kilisenin planı, bilinen kilise planlarından bazı ayrıntılarla ayrılmaktadır. Ainos kilisesi kubbeli bazilika olarak tanımlanabilir. Naos kısmı köşe duvarlı haç planlı bir mekân olarak inşa edilmiştir. Bu geniş naosun önünde iki narteks yer alır. Haçın doğu bölümünü oluşturan Bemanın iki yanında geniş beşik tonozlu pastophorion hücreleri bulunmaktadır. Bunlar içte yarı dairesel dışta ise köşeli olarak biçimlendirilmiştir. Haçın batı kolu diğer kollara göre daha uzundur ve yanlarında birer köşe mekânı yer almaktadır. Naos, çapı 7 m olan geniş bir kubbe ile örtülüdür ve L biçimli 4 adet payanda ile desteklenmiştir. Daha geç bir dönemde kubbenin güçlendirilmesi ve ağırlığın paylaşılması amacıyla payandaların önüne ikişer sütun ve üzerlerine kemerler ilave edilmiştir. Yapıda kullanılan sütun gövdeleri tek parçadan oluşmaktadır. Sütun başlıkların dört tanesi Korinth tarzda işlenmiş diğerleri ise piramidal biçimde olup, yüzlerinde kabartma olarak haçlar yapılmıştır. Sütun başlıkları 6. yüzyıldandır. Kilisede kullanılan mermer elamanların çoğu devşirmedir. Pastopforion hücrelerinde olduğu gibi haçın kolları da beşik tonozlarla örtülmüştür. Naosa girişi, başlangıçta kemerli ancak yıkıldığı için daha sonra kemer kısmı kapatılmış, güzel işlenmiş söveli bir kapı sağlıyordu. Haçın batı kolunu oluşturan bölümde yer alan köşe odaları da uzun inşa edilmiştir. Bu odaların üstü çapraz tonozlarla örtülmüştür. Haçın dört kolunu ise büyük beşik tonozlar örtmektedir. Yapının iç tarafındaki kemer ve tonoz başlangıcında bazı yerleri süslemeli bir silme çevirmektedir. Kilise, 1456 yılında kuzeydeki kolun içine kapı açılması, güney kolun içine de minber ve mihrap ilave edilmesiyle camiye çevrilmiştir. İç narteks üç bölüme ayrılmıştır. Bunun orta bölümü beşik tonoz, yanları ise çapraz tonozlarla örtülmüştür. İç nartekse ait batı duvarı yıkılmış olduğundan biçimi belirgin değildir. Zarif bir revaklı cephe ile kilisenin önünde yer alan exonarteks, kilisenin en ilgi çekici bölümünü oluşturur. Bu bölüm Kilise ile aynı dönemde inşa edilmiş olmasına rağmen, kilisenin ana gövdesi ile organik bağ içinde değildir. Bu kısım olasılıkla ahşap çatı ile örtülmüştür. Cephesinde kullanılan kübik biçimli sütun başlıkları 6. Yüzyılın prototi- pine benzetilebilir ancak bunların olasılıkla 9. veya 10. yüzyıl gibi daha geç bir tarihe ait olmaları gerekmektedir. Bunların yüzlerinde haç ya da rozetler bulunmaktadır. İç duvarların sıvaları üzerinde 19.yüzyılın kalem işi süslemeleri bulunmaktadır. Ancak dökülen son dönem sıvaların altından Bizans Çağ'ına tarihlenen aziz resimleri ve diğer resim kalıntıları ortaya çıkmaktadır. Sol yan hücrenin Bemaya açılan kapı içinde halen sağlam olarak günümüze değin gelebilen koyu renk saçlı, haleli ve sakallı bir aziz resmi bulunmaktadır. Figür basit kırmızı-turuncu bir tünik giymiştir. Erken Palaiologos dönemine aittir. Osmanlı Dönemi'nde de bir kaç kez tamir edildiği anlaşılan yapı, 1965 yılında bir deprem onucunda büyük bir kısmı yıkılarak kullanılamaz duruma gelmiş bulunmaktadır. Enez’deki kazı çalışmalar sırasında kilisenin duvarlarında yer alan fresk ve kalem işi süslemelerin konservasyonları yapılarak koruma altına alınmıştır. Ayrıca geçmiş yıllarda orta nefe ait yıkılmış sütunlar tekrar özgün yerlerine dikilerek koruma altına alınmıştır.
Fatih Camii (Haghia Sophia Church)
The remains of the building that is known as the Fatih Mosque today used to be the local Haghia Sophia Church which was one of the most important religious buildings of the Byzantine era. Its dimensions are 21x38 m - (excluding the aisles). With these dimensions it is larger than the Middle and Late period churches in Istanbul. The church was converted into a mosque in the year 1456. Due to its destruction by the earthquake of 1965, it was abandoned after that year. The middle and the North aisles were destroyed during that earthquake. Its dome must have been destroyed at an earlier age. Testimony to the restoration work during the Ottoman period, such as the repositioning of the windows, renovation of the surfaces on the aisles and on the side walls, survived partially intact until our day. The ground plan of the church differs from that of other known churches from the same period. The Ainos church can be described as a domed basilica. Its Naos was built in the shape of a cross with walls in the corners. There are two Narthexes (antechambers) which lie in front of this wide Naos. In the eastern part of the Naos there lies the Bema with two barrel-vaulted Pastophoria on either side of it. On the inside, these cells are shaped like semi-circles, on the outside they are shaped like polygonals. The west arm of the cross is longer compared to the length of the other arms of the cross; and on each side of it, it has corner spaces. The Naos is covered by a wide dome of 7 m. in diameter and is supported by four L-shaped buttresses. At a later period, two pillars connected with vaults were built in front of each buttress, in order to fortify the dome and divide its weight. Pillars that are used in the building are monolithic. Four of the capitals are shaped in the Corinthian style. The other capitals are pyramidal in shape, with depictions of crosses in relief on their surfaces. The capitals date back to the 6th century. Most of the marble architectural elements of the building are spoils they were collected from collapsed older buildings. Similar to the Pastophoria, the arms of the cross are covered by barrel vaults. The entrance to the Naos was through a doorway with an ornate doorframe. Initially, this doorway was arched. After it collapsed the arch was not rebuilt. The corner rooms which are located on the west arm of the cross are oblong in shape. These rooms were covered by cross vaults, and each of the four arms of the cross was covered by big barrel vaults. Inside the building, the beginnings of the archways and the vaults were surrounded by mouldings in some places. The church was converted into a mosque in the year 1456. This was done by opening a door on the Northern arm of the cross, and by adding a niche (which indicates the direction to Mecca) and a pulpit inside the Southern arm of the cross. The inner narthex was divided into three sections. The middle section was covered by a barrel vault and the side sections were covered by cross vaults. Since the west wall of the inner narthex had collapsed, its shape can not be identified. The Exonarthex, which lies in front of the church, has a colonnaded façade. It is one of the most interesting parts of the church. Even though it was built during the same time as the church itself it does not have an organic connection with the main body of the church. It is most likely that this section supported a wooden roof. Cubic shaped capitals which were used at the façade are similar to prototypes from the 6th century. In reality, they must date back to a later age, such as 9th or 10th centuries. The capitals have either crosses or rosettes depicted on them. On the plaster of the inner walls, remnants of 19th century ornamental engraving can be seen. Beneath the late period plaster that has fallen out, paintings of saints and remnants of other paintings from the Byzantine era are emerging. The door to the left side cell which opens to the Bema survived to our day, there is the painting of a saint with dark hair, with a halo and with a dark beard. The figure is wearing a simple orange-red tunic and dates back to the early Palaiologos period. During the Ottoman period, the building went through a number of restorations. A major part of it collapsed after an earthquake in 1965 which rendered the building unusable. During the excavations conducted in Enez the frescoes and the engravings on the walls of the church were restored, thus enabling their protection. During the past years, columns belonging to the middle aisle were erected at their original spots.Excavations in other parts of the castle revealed a chapel and a villa dating back to the Middle Ages.The founda- tion level of the villa has survived. It is very interesting with its bathroom (latrina), water well, and shops (magazines). The foundation is constructed of stones, the upper level of wood. It can be ascertained from the ruins that the house collapsed as a result of fire. Finds from different areas of the house, especially the glazed-ware plates and cups with birds on them found in the latrina, prove that the building dates back to the 11th and 12th centuries. During the Ottoman period, the building went through a number of restorations. A major part of it collapsed after an earthquake in 1965, which rendered the building unusable. During the excavations we have been conducting in Enez, we restored the frescoes and the engravings on the walls of the church, thus enabling these to be protected. During the past years, columns belonging to the middle aisle have been erected in their original places.